Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi kurucusu ve sualtı arkeologu Oğuz Alpözen, amforaların tarihi dönemlerle ilgili birçok bilgiyi günümüze taşıyan hazineler olduğunu ve suyun altında -kazı yapılmadığı sürece- yerlerinde durmaları gerektiğini bildirdi.
Alpözen, amforaların deniz ticaretinde önemli bir materyal olduğuna işaret ederek, “Ticaret gemilerinde yükü taşıyan amforalar, bugün tarihi batığın yerini gösteren tek işarettir ve yerinde kalması gerekir” dedi.
Teknelerle yük taşımacılığının başlamasından itibaren binlerce yıl, amforaların her türlü yük taşımacılığında kullanıldığına işaret eden Oğuz Alpözen, iki kulplu çömlekler olan amforaların başta zeytinyağı, buğday, kurutulmuş et, şarap gibi çok çeşitli ürünlerin nakliyatında kullanıldığını anlattı.
‘AMFORALARDAN ENFLASYON ANLAŞILABİLİR’
Amforaların ait olduğu döneme ait birçok bilgiyle de yüklü olduğunu kaydeden Alpözen, “Sualtı arkeolojisinde amforaların dili çok önemlidir. Amforanın şekline bakarak, onun hangi limana ait olduğunu, tarihini bilebiliyoruz. O döneme ait ekonomik, sosyal, kültürel özellikleri, günlük yaşama ait birçok bilgiyi amforalardan öğrenebiliyoruz. Amfora günümüzün kola şişesi gibi, üretildiği yeri, tarihi, markasını anlayabileceğimiz ipuçları barındırıyor. Amforanın şekline bakıp onun Rodos, Mindos, Mende ya da İstanköy’e ait olduğunu söyleyebiliriz. Hatta amforalardan o dönemdeki enflasyonla ilgili bilgilere bile ulaşabiliyoruz. Örneğin 20 litre şarap alan Rodos amforası 500 yılda 12 litreye düşmüş. Taşınan yükün 500 yılda 8 litre azalması, bize o dönemdeki enflasyon oranını gösteriyor.”
‘BATIK GEMİLERİN YERİ SONSUZA KADAR BULUNAMAZ’
Oğuz Alpözen, amforaların, kazı yapılmadıkça mutlaka suyun altında kalması gerektiğini belirterek, onların batıkların yerini gösteren tek işaretler olduklarını ifade etti.
Alpözen, “Müzeye getirmek amacıyla bile çıkarılsa, batık gemilerin yerleri sonsuza kadar bulunamaz. Amforanın su altında görülmesi (burada batık bir ticaret gemisi var) demektir” diye konuştu.
Amforaların yaklaşık 5 bin yıllık süreçte deniz ticaretinin vazgeçilmezi olduklarını anlatan Alpözen, “Her yıl ortalama bir geminin fırtına ve benzeri sebeplerle battığını düşünürsek, bu hesaba göre, Türkiye kıyılarında 5 bin batık gemi bulunmakta ve bunlarda da yüz binlerce amfora tarihi dönemlerine ait bilgileri saklamaktadır” dedi.
‘KAZISI YAPILMIŞ BATIK SAYISI ANCAK 4-5’
Bugüne kadar Türkiye kıyılarında keşfedilen batık sayısının 100’ün üzerinde olduğunu, ancak beş binden fazlasının keşfedilmeyi beklediğini anlatan Alpözen, “Sualtındaki batıkların kazılması tıpkı ören yerlerinin kazılmasıgibi bir olay. Uzun yıllar alıyor. Üstelik bu kazılarda suyun altında olması nedeniyle daha da büyük zorluklar bulunuyor. Batıklar için yapılabilecek en iyi şey, amforaları yerinde bırakmak ve envanterlerini çıkarmaktır. Böylece kayıt altına alınacak ve korunması kolaylaşacaktır. Envanteri ve kaydı yapılmış batıkların bulunduğu bölgeler zaten yasak alanlardır, dalış ancak özel izinle yapılır” diye kaydetti.
Batıkların kazısı, konservasyonu ve sergilenmesinin de en az batık çıkarmak kadar zor ve çok uzun süreç olduğunu kaydeden Alpözen Türkiye’de kazısı yapılmış batık sayısının ancak 4-5 olduğunu bildirdi.